ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
KLİNİK PSİKİYATRİ DERGİSİ - Turkish J Clin Psy: 21 (3)
Cilt: 21  Sayı: 3 - 2018
EDITÖRDEN
1. 
Editörden
Editorial
Mehmet Yumru
doi: 10.5505/kpd.2018.32659  Sayfalar 208 - 209
Makale Özeti |Türkçe PDF

ARAŞTIRMA MAKALESI
2. 
Türkiye Psikiyatri Derneği Yeterlik Sınav’ında yapılan Nesnel Örgün Klinik Sınav’ının geliştirilmesi, uygulanması ve sonuçları (eng)
Development, implementation and results of Objective Structured Clinical Exam in Psychiatric Association of Turkey Board Exam (eng)
Ozlem Surel Karabilgin Ozturkcu, Ozlem Kuman Tuncel, Damla Isman Haznedaroglu
doi: 10.5505/kpd.2018.89421  Sayfalar 210 - 221
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Türkiye Psikiyatri Derneği Yeterlik Sınavı’nda yapılan Nesnel Örgün Klinik Sınav-NÖKS sürecini ve sonuçlarını sunmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Sınav yöntemi olarak, beş istasyonda “Standardize Hasta-SH”ların rol oynadığı altı istasyonlu NÖKS kullanılmaktadır. Bu istasyonlar hastadan bilgi alma, psikiyatrik muayene, ayırıcı tanı, tedavi planlama ve hastayı bilgilendirme becerilerini değerlendirmek için planlanmaktadır. Altıncı istasyonda adaylardan adli psikiyatrik rapor yazması istenmektedir. NÖKS’ün aşamaları; sınav matrisinin, her bir istasyon için SH senaryosu, aday yönergesi, gözlemci yönergesi ve değerlendirme rehberinin hazırlanması; SH eğitimi; gözlemcilerin eğitimi; pilot uygulama; uygulama ve sonuçların değerlendirilmesidir. Adaylardan her bir istasyonda en az % 30, bütün istasyonların ortalaması olarak % 50 başarı beklenmektedir.
BULGULAR: Sınava 2006-2016 yılları arasında toplam 116 kişi katıldı ve %91,4’ü NÖKS’da başarılı oldu. Geri bildirim formlarında, adaylar sınavın orta düzeyde zor olduğunu, sınav içeriğinin uzmanlık eğitiminin kapsamı ile uyumlu olduğunu ve bir uzmanı değerlendirmek için uygun olduğunu belirtmişlerdir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Adayların olumlu geri bildirimleri sınavın kabul edilebilirliğini göstermektedir. NÖKS’nda hazırlık, uygulama ve sonuçların değerlendirilmesi oldukça zaman ve insan gücü gerektirir. NÖKS, psikiyatri kurulu sertifikasyonu için değerli bir sınav yöntemi olarak kullanılabilir.

3. 
Gangliyon hücre tabakası kalınlığının dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve komorbid karşıt olma karşı gelme bozukluğu olan çocuklarda değerlendirilmesi (eng)
Evaluation of the ganglion cell layer thickness in children with attention deficit hyperactivity disorder and comorbid oppositional defiant disorder (eng)
Şahin Bodur, Halil Kara, Burak Açıkel, Erdoğan Yaşar
doi: 10.5505/kpd.2018.37450  Sayfalar 222 - 230
GİRİŞ ve AMAÇ: Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı konmuş çocukların retina sinir lifi tabakası (RSLT), ganglion hücre tabakası (GHT) ve optik sinir kalınlıklarının sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırılması ve karşı olma karşıt gelme bozukluğunun (KOKGB) olası olumsuz etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır
YÖNTEM ve GEREÇLER: 31 hasta (n = 16 DEHB ve n = 15 DEHB + KOKGB) ve 31 kişilik kontrol grubu dahil edildi. Çocuklarda semptomların şiddetini değerlendirmek için Conners Öğretmenleri Derecelendirme Ölçeği ve Conners Ebeveyn Derecelendirme Ölçeği kullanılmıştır. Optik koherens tomografi cihazı ile yapılan oftalmolojik ölçümler değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, DEHB çocuk ve kontrolleri arasında farklı oftalmolojik ölçümler (RSLT, GHT ve optik sinir kalınlıkları) karşılaştırıldı.
BULGULAR: Elde edilen sonuçlar öncelikle DEHB olan olgularda kontrollere göre bilateral daha ince GHT'yi göstermektedir. Sağ göz inferior kadran ve sol gözde superior kadranın optik sinir kalınlıkları ile sol gözün ortalama optik sinir kalınlığı ve her iki gözün GHT kalınlık ortalamaları gözün üst ve alt bölgelerinde hasta grubuyla sağlıklı kontroller arasında istatistiksel olarak anlamlı değişiklik olduğu bulundu (p <0,05). RSLT'nin ölçülen incelmesi, hasta grubunda her iki göz içinde istatistiksel olarak anlamlı değildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: DEHB tanısı alan hastalarda GHT ve optik sinir kalınlıklarının incelmesi kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bulunurken, RSLT'nin incelmesi sadece sayısal bir farklılık bulundu. KOKGB komorbiditesinin incelme üzerine ek bir etkisi olmadığı düşünülmedi. Bu durum KOKGB’nin nörodejeneratif sürece olumsuz etkisinin daha geniş örneklemli çalışmalarla değerlendirilmesi fikrini gündeme getirebilir.

4. 
Cinsel işlev bozukluğu olan çiftlerde mizaç ve karakter boyutları, evlilik uyumu ve cinsel doyum (eng)
Temperament and character dimensions, marital adjustment, and sexual satisfaction in couples with sexual dysfunction (eng)
Cennet Şafak Öztürk, Haluk Arkar
doi: 10.5505/kpd.2018.86548  Sayfalar 231 - 244
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı cinsel işlev bozukluğu (CİB) olan ve olmayan çiftler arasındaki mizaç ve karakter boyutları, evlilik uyumu ve cinsel doyumdaki farklılıkları araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma grubu DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre CİB tanısı alan 78 evli kadın ve 23 evli erkek ile onların eşlerinden (n=202), karşılaştırma grubu CİB olmayan evli çiftlerden (n=200) oluşmuştur. Katılımcılara Kişisel Bilgi Formu, Mizaç ve Karakter Envanteri (MKE), Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (GRCDÖ), Çift Uyum Ölçeği (ÇUÖ) uygulanmıştır.
BULGULAR: CİB’i olan çiftlerin karşılaştırma grubundan yüksek işbirliği yapma ve kendini aşma, düşük kendini yönetme puanı olduğu görülmüştür. CİB’i olan çiftlerde kadın partnerin karşılaştırma grubundaki kadınlara göre yüksek zarardan kaçınma, düşük kendini yönetme puanı aldıkları bulunmuştur. CİB’i olan çiftlerde çift doyumu, sevgi gösterme ve ÇUÖ toplam puanlarının karşılaştırma grubundaki çiftlere göre anlamlı olarak daha az olduğu görülmüştür. CİB’i olan çiftlerde, kadınların GRCDÖ toplam puanı ve tüm alt ölçeklerinden, erkeklerin GRCDÖ toplam puanı ve doyum, kaçınma, erken boşalma ve empotans alt ölçeklerinden karşılaştırma grubuna göre anlamlı düzeyde daha yüksek puanlar aldıkları bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Siklotimik karakter, zarardan kaçınma ve kendini yönetme özelliklerinin CİB için bir risk faktörü olduğu söylenebilir. CİB olan çiftlerde evlilik uyumu ve cinsel doyum azdır.

5. 
Opioid sürdürüm tedavisindeki hastalarda intihar girişimi ile stresle başa çıkma stilleri arasındaki ilişki (tur)
The relationship of suicide attempt story and stress coping style among the patients with opioid substitution therapy (tur)
Vahap Karabulut, Cüneyt Evren
doi: 10.5505/kpd.2018.94830  Sayfalar 245 - 253
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, buprenorfin idame tedavisinde olan bir grup hastada stresle başa çıkma stilleri ve intihar girişimi öyküsü arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada Alkol ve Madde Araştırma Tedavi ve Eğitim Merkezinde yatarak tedavi gören 90 hasta değerlendirmeye alındı. Tüm hastalar yarı yapılandırılmış sosyodemografik ve klinik bilgi formu kullanılarak değerlendirildi. Bu form ile aynı zamanda madde kullanma örüntüleri, intihar girişimi öyküsü gibi bazı klinik değişkenler de sorgulandı. Ayrıca her hastaya Durumluk - Sürekli Kaygı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği ve Stresli Durumlarla Başa Çıkma Envanteri verildi.
BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 26.3, eğitim süresi 9.45, ilk madde kullanım yaşı 16.1, eroin kullanım süresi 6.4 yıl idi. Hastaların %33.3'ü en az bir defa intihar girişiminde bulunmuştu. İntihar girişimi öyküsü olanlarda maddeye başlama yaşı anlamlı düzeyde daha düşüktü (sırasıyla 14.8'e karşı 16.8, p=0.035). Çözüme dönük başa çıkma puanı intihar girişimi öyküsü olanlarda daha düşük iken (sırasıyla 22.37'e karşı 25.43, p=0.019), duygusal başa çıkma ve kaçınmacı başa çıkma puanlarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı. STAI-II ölçek puanı intihar girişimi olanlarda anlamlı olarak daha yüksekti (sırasıyla 50.1'e karşı 43.4, p<0.001). BDÖ ve STAI-I ölçekleri açısından iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Örneklemin üçte birinde en az bir defa intihar girişimi öyküsü saptandı. İntihar girişiminde bulunanlar daha az çözüme dönük başa çıkma yollarını kullanmaktadır. Çalışmanın sonuçlarına göre kişinin stres yaratan koşullar karşısında çözüm odaklı başa çıkma becerilerini geliştirmenin ve süreğen anksiyetesinin azaltılmasına yönelik girişimlerin intihar davranışını önlemede önemli bir yer tutacağı söylenebilir.

6. 
Aile içi fiziksel şiddete maruz kalmış evli kadınlarda klinik özellikler, çiftlerarası uyum ve cinsel yaşam kalitesi (tur)
Clinical characteristics, adjustment between the couples and the quality of sexual life of married women who are exposed to physical domestic violence (tur)
Ava Şirin Tav, Bülent Kadri Gültekin, Beyza Sarıöz Arpacıoğlu
doi: 10.5505/kpd.2018.66375  Sayfalar 254 - 260
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma aile içi fiziksel şiddete maruz kalmış evli kadınlarda çiftlerarası uyumu değerlendirmek ve aile içi şiddetin cinsel yaşam kalitesine etkisini saptamak amacıyla gerçekleştirildi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya SBÜ Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi genel psikiyatri polikliniğine 01.06.2017-01.09.2017 tarihleri arasında ardışık başvuran 18-65 yaş aralığında 162 evli kadın katıldı. Çalışmaya katılan bireylere DSM-IV tanı kriterlerine göre yapılandırılmış psikiyatrik görüşme (SCID-I) uygulandı. Araştırmaya dahil edilen hastalara sosyodemografik veri formu, aile içi şiddet soru formu, çift uyum ölçeği, cinsel yaşam kalite ölçeği uygulandı.
BULGULAR: Çalışmaya katılan hastaların 62'si (% 38.27) aile içi fiziksel şiddete maruz kalmıştı. Aile içi şiddete maruz kalmamış olanların % 42.0’si, aile içi şiddete maruz kalanların % 61.3’ü görücü usulü/istemsiz evlilik yapmıştı. Katılımcılara uygulanan cinsel yaşam kalite ölçeğinde aile içi şiddete maruz kalmayanlarda, aile içi şiddete maruz kalanlara göre cinsel yaşam kalitesi anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,001). Uygulanan çift uyum ölçeğinde ise aile içi şiddete maruz kalmayanlarda anlaşma, doyum, uyum ve toplam alt ölçeklerinde anlamlı olarak yükseklik saptandı (p<0,001). Katılımcıların psikiyatrik tanı oranları incelendiğinde; aile içi şiddete maruz kalmamış olanlarda depresyon %66, anksiyete bozukluğu %30 iken, aile içi şiddete maruz kalmış olanlarda depresyon %77.4, anksiyete bozukluğu %16.1 olarak saptandı (p>0.05)
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmamızda aile içi fiziksel şiddete maruz kalan kadınlarda çift uyumunun ve cinsel yaşam kalitesinin oldukça düşük olduğunu saptadık. Ruh sağlığı çalışanlarının kadınları değerlendirirken salt hastalık belirtilerini değil kadının sosyal ve kültürel arka planını oluşturan bileşenleri iyi değerlendirmesi ve aile içi şiddetin sorgulama sistemine dahil edilmesi oldukça önemlidir.

7. 
İstanbul’da bazı devlet liselerinde eğitim gören, travmaya ve stres yükleyici olaylara maruz kalan ergenlerin travmatik belirti şiddetinin karşılaştırılması (tur)
Comparison of traumatic symptoms severity of adolescents educated in some state high schools in Istanbul and exposed to traumatic and distressing events (tur)
Aynur Eren Gümüş, Özlem Karaırmak
doi: 10.5505/kpd.2018.64326  Sayfalar 261 - 270
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı, son bir yılda travmatik olay veya stres yükleyici olay yaşamış ergenlerde görülen travmatik stres belirti şiddetinin karşılaştırılması olarak belirlenmiştir. Ayrıca, travmatik olay niteliğine (kişilerarası ve kişilerarası olmayan) ve cinsiyete göre TSBB belirti şiddetinde fark olup olmadığı da incelenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma grubunu 781 ergen arasından seçilen, travmatik ve stres yükleyici olay yaşamış 325 ergen oluşturmuştur. Katılımcıların yaş aralığı 14-19 arasındadır (16.24 ±1.02). Veriler Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği ve Travmatik Yaşantılar Bilgi Formu aracılığıyla toplanmıştır.
BULGULAR: Araştırmanın sonuçlarına göre, katılımcıların son bir yılda yaşadıkları travmatik olay türüne (sadece travmatik olay, sadece stres yükleyici olay, hem travmatik hem stres yükleyici olay ve travma türü belirtilmemiş olay) göre travma belirti şiddeti toplam puanlarında, yeniden yaşantılama, kaçınma ve aşırı uyarılmışlık alt boyutlarında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Kişilerarası travmatik olaya maruz kalan grupta travmatik belirti şiddeti kişilerarası olmayan travmatik olaya maruz kalanlardan yüksek bulunmuştur. Kadınlarda travmatik belirti şiddeti, yeniden yaşantılama, kaçınma ve aşırı uyarılmışlık alt boyutlarında erkeklerden anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırma sonuçları TSSB belirti şiddeti yüksek olan ergenlerde, tanı ölçütlerini karşılamasına bakmaksızın son bir yılda yaşanan olumsuz yaşam olaylarının TSSB geliştirme riski olarak dikkate alınabileceğini ve doğru müdahale planlaması için anahtar olabileceğini desteklemektedir. Araştırmanın sonuçları, A ölçütlerinin genişletilmesi yönündeki tartışmalara katkı sağlamaktadır.

8. 
Tıp fakültesi öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumları: Kesitsel bir çalışma (tur)
The gender roles attitudes of medicals students: A cross-sectional study (tur)
Ali Ercan Altınöz, Nagihan Günal, Şengül Tosun Altınöz, Ferdi Köşger, Altan Eşsizoğlu
doi: 10.5505/kpd.2018.08860  Sayfalar 271 - 277
GİRİŞ ve AMAÇ: Toplumsal cinsiyet rolleri; geleneksel olarak kadınlar ve erkeklerle ilişkili olduğu kabul edilen rolleri ifade etmektedir. Ülkemizde üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rolleriyle ilgili tutumlarının belirlenmesi amacıyla yapılan çalışmalarda, erkek öğrencilerin, kız öğrencilere göre toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin daha geleneksel bakış açısına sahip oldukları gösterilmiştir. Bu çalışmada tıp öğrenimi gören üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarının belirlenmesi ve tıp eğitiminin bu tutumlara olan etkisinin araştırılması hedeflenmiştir.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu araştırma, kesitsel nitelikte olup, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi’nde tıp öğrenimi gören birinci ve altıncı sınıf öğrencileri ile yapılmıştır. Katılımcılara sosyodemografik form ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği(TCRTÖ) uygulanmıştır.
BULGULAR: Birinci ve altıncı sınıflar arasında TCRTÖ ve alt ölçek puanları bakımından anlamlı fark saptanmamıştır (p>0,05). Katılımcılar cinsiyete göre ayrıldıktan sonra grupların TCRTÖ ve alt ölçeklerden aldıkları puanlar karşılaştırıldığında erkeklerde hiçbir ölçek puanı ortalaması bakımından 1. ve 6. sınıflar arasında fark yokken (p>0.05), kadınlarda 6 sınıf öğrenciler geleneksel cinsiyet rolü alt ölçeğinden 1. sınıf öğrencilere kıyasla anlamlı olarak daha yüksek puan almışlardır (p=0.033).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma bildiğimiz kadarıyla ülkemizde tıp öğrencilerinde toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumları araştıran literatürdeki ilk çalışmadır. Tıp eğitiminin içerik bakımından, öğrencilerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarına dönüştürücü bir katkı sağlayacak şekilde düzenlenmesi önerilir.

9. 
Bir üniversite hastanesinde yatan hastalar için ve acil servisten istenilen ruh sağlığı ve hastalıkları konsültasyonlarının incelenmesi: Türkiye’den çalışmalarla bir karşılaştırma (tur)
Analysis of the psychiatric consultations for inpatients and from the emergency room in a university hospital: A comparison with studies from Turkey (tur)
Burcu Eser, Sedat Batmaz, Emrah Songur, Mesut Yıldız, Esma Akpınar Aslan
doi: 10.5505/kpd.2018.53824  Sayfalar 278 - 289
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırmanın amacı, bir üniversite hastanesinde psikiyatri bölümünden istenen konsültasyonların niteliklerinin ve acil tıp polikliniğine başvuran ve yatan hastalarda psikiyatrik bozukluk dağılımının değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmada 01/01/2015 ve 31/12/2015 tarihleri arasında yatarak tedavi gören ve acil tıp polikliniğine başvuran, 18 yaş ve üstü (48.67 ± 20.91 yıl) psikiyatri konsültasyonu istenen 539 hastanın (%46.8’i kadın) değerlendirilmeleri yapılandırılmış bir forma kaydedildi. Hastanenin elektronik veri tabanından hastalar belirtilen tarih aralığı için geriye dönük olarak incelendi. Araştırmada incelenen veriler için tanımlayıcı istatistiksel analizler (verilerin frekansı, dağılımı, ortalama, standart sapma) yapıldı.
BULGULAR: Psikiyatri konsültasyonu isteyen bölümlerin sıklık dağılımı incelendiğinde, sıralamanın dahili branşlar (%42.9), cerrahi branşlar (%31.7) ve acil tıp polikliniği (%25.4) şeklinde olduğu görüldü. Konsültasyon istemleri en sık ajitasyon (%15.4), depresif belirti ve bulgular (%14.7) ve özkıyım girişimi (%12.2) nedeniyleydi. Konsültasyon sonrasında en sık konan psikiyatrik tanılar depresif bozukluklar (%19.5), deliryum (%18.2) ve şizofreni ve diğer psikotik bozukluklardı (%7.4). Konsültasyon istenen hastaların birincil rahatsızlıklarının tanıları sırasıyla kas-iskelet sistemi hastalıkları (%17.4), ruhsal bozukluklar (%15.0), onkolojik hastalıklar (%14.1) ve özkıyım girişimiydi (%12.2).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Konsültasyon liyezon psikiyatrisi uygulamaları tıbbın diğer branşlarıyla ilişkilerimizde önemli bir yer kaplamaktadır. Depresif bozukluklar, deliryum ve özkıyım girişimleri açısından bu bölümlerde görev yapan sağlık çalışanları için eğitimlere ağırlık verilmelidir.

10. 
Sağlıklı kişilerde ergenlikten yaşlılığa karar verme davranışı ve yürütücü işlevlerle olan ilişkisi (tur)
Decision-making behavior from adolescence through elderly and its relationship with executive functions (tur)
Serra Şandor
doi: 10.5505/kpd.2018.28291  Sayfalar 290 - 300
GİRİŞ ve AMAÇ: Sağlıklı bireylerin Iowa Kumar Testi ile ölçülen belirsiz durumlarda karar verme davranışlarının, ergenlik döneminden ileri olgunluk dönemine devam eden yıllar boyunca, yaş ve cinsiyet değişkenlerinin etkileşimine bağlı değişimi kesitsel olarak incelenmiştir. Yürütücü işlevler ve dürtüsellik seviyelerinin karar verme davranışını etkileyebileceği göz önünde bulundurularak, bu değişkenler ile olan ilişkiler de analize katılmışlardır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yaşları 13-80 arasında değişen, 157 sağlıklı katılımcının karar verme davranışı IKT ile değerlendirilmiştir. Katılımcılar 13-17, 18-35, 36-60, 60 üzeri olmak üzere 4 farklı yaş grubuna ayrılmışlardır. Yürütücü işlevler, Wisconsin Kart Eşleme Testi, dürtüsellik ise Barratt Dürtüsellik Envanteri ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Gruplar-arası etkiler, cinsiyet ve yaş değişkenlerinin karar verme performansı üzerinde anlamlı etkileri olduğunu göstermiştir. İkili karşılaştırmalar, EYG ve EG’nin IKT toplam puanları arasında EYG lehine anlamlı bir fark olduğunu gösterirken; cinsiyet karşılaştırmalarına bakıldığında erkeklerin kadınlardan anlamlı düzeyde yüksek puanlar aldıkları görülmüştür. Grup-içi etkilere bakıldığında, her grup kendi içinde test boyunca, performanslarını arttırmış olmalarına rağmen, 13-17 ve 60 üzeri yaş grubu, test boyunca puanlarını diğer gruplar kadar arttıramamışlardır. Dürtüsellik ve karar-verme performansı arasında anlamlı bir ilişki bulunmazken; perseveratif hata yüzdesi ile karar verme testindeki toplam net puanları arasında zayıf bir anlamlı korelasyon bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Katılımcıların, ergenlik döneminden itibaren genç yetişkinliğe doğru bir artan ve ardından yaşlılığa doğru tekrar düşen karar-verme performansı, belirsiz durumlardaki karar verme davranışının yaşa bağlı olarak, ters U şeklinde bir paterni olduğu gösterilmiştir.

DERLEME
11. 
Kolektif travma döngüsü: Kolektif travmalarda uzlaşma, bağışlama ve onarıcı adaletin iyileştirici rolü (tur)
Collective trauma cycle: The healing role of reconciliation, forgiveness and restorative justice in collective traumas (tur)
Ayten Zara
doi: 10.5505/kpd.2018.36449  Sayfalar 301 - 311
Kolektif travmalar meydana geldiği toplumun ruh sağlığı üzerinde ciddi etkilere sahip olsa da, asıl zorluk onca zulümden sonra birlikte yaşamanın nasıl mümkün olabileceği sorununu çözmektir. Ruanda, Güney Afrika, Yugoslavya, Şili ve Uruguay gibi ülkelerde travma mağdurları sıklıkla işkencecileriyle yan yana yaşamak zorunda kalmış, bu durum toplumun yeniden inşa sürecinde neredeyse aşılmaz sorunlara yol açmış, kolektif yaraların iyileşmesi hakikat, adalet, tazminat, restorasyon, bağışlama ve uzlaşma gibi konularla uğraşmayı gerektirmiştir. Kolektif travmalar hem bireysel hem de toplumsal boyutlarda ki çalışmalar ile çözülüp kuşaklararası aktarımı önlenebilir. Mağduriyet ve saldırganlık döngüsünün kırılarak barış inşa edilebilmesi için hakikat, anlaşılma, uzlaşma, bağışlama ve onarıcı adaleti kapsayan barışçıl sorun çözme yollarıyla etnik ve ülkeler arası çatışmalara yaklaşılmalıdır. Nefret, utanç ve suçluluk duygularını bir kuşaktan ötekine aktaran zinciri koparmak için her şeyden önce mağdurların, faillerin ve suça ortak olanların birbirleri ve vicdanları ile buluşması gerekmektedir.

OLGU SUNUMU
12. 
Sentetik kannabinoid kullanımı olan hastada bilateral globus pallidus lezyonu ile ilişkili frontal lob sendromu ve bellek kaybı (tur)
Memory deficits and frontal lobe syndrome associated with bilateral globus pallidus lesions in a patient with synthetic cannabinoid use (tur)
Merve Çukurova, Tonguç Demir Berkol, Pınar Çetinay Aydın, Fatma Sibel Bayramoğlu
doi: 10.5505/kpd.2018.08769  Sayfalar 312 - 319
Bazal gangliyonun ana stratejik işlevlerinin, frontal korteksin büyük kısmının işleyişinin ince ayarı ve modülasyonu, iskeleto-motor ve okulomotor hareketlerin kontrolü, limbik sistemin ve asosiyatif işlevlerin modülasyonu olduğu düşünülmektedir.
Bu yazıda on yıllık sentetik kannabinoid kullanım öyküsü olan, darp sırasında kafa travması geçirmiş ve MRI görüntülemesinde T2 imajlarda globus pallidusta bilateral simetrik hiperintens lezyonlar izlenmiş olan kliniğinde global amnezi, frontal lob sendromuyla uyumlu davranış değişiklikleri, affektif küntlük gelişen fakat herhangi bir hareket bozukluğu gözlenmeyen bir vaka bildirilmiştir.
Olgumuz literatürde sentetik kannabinoid kullanımına bağlı bilateral globus pallidus lezyonu meydana gelen ve hareket bozukluğu olmadan frontal lob sendromu benzeri klinik bulgular gösteren ilk olgudur. Bu olgu sunumuyla sentetik kannabinoid kullanımının bilateral globus pallidus lezyonuna yol açabileceği ve bilateral globus pallidus lezyonunun hareket bozukluğu olmadan amneziye yol açabileceği, bunun prefrontal korteks ile bazal gangliyonlar arasındaki bağlantıların kesilmesi sonucu meydana gelmiş olabileceği düşünülmüştür.

LookUs & Online Makale